Svoboda | Graniru | BBC Russia | Golosameriki | Facebook
Skip to main content
“Uzun yolculuklarda içinden geçilen, tepelere kurulmuş, upuzun, ipince, garip bir kenttir İzmit. Yolların, yolculukların kentidir. Bütün yolların Roma’ya çıktığı vakitler, Roma İmparatorluğu’nun doğudaki başkenti ve en önemli kentlerinden... more
“Uzun yolculuklarda içinden geçilen, tepelere kurulmuş, upuzun, ipince, garip bir kenttir İzmit. Yolların, yolculukların kentidir. Bütün yolların Roma’ya çıktığı vakitler, Roma İmparatorluğu’nun doğudaki başkenti ve en önemli kentlerinden biri değil miydi zaten? İzmit bir geçiş coğrafyasının üzerinde kuruludur. (…) İzmit gurbetin şehridir... İzmit’te İzmitliler bile gurbette gibi yaşar... Yolların üzerinde bir kapıdır İzmit... İstanbul’a açılan kapıdır, İstanbul’dan Anadolu’ya açılan kapıdır... En çok da geçim kapısıdır...”
Research Interests:
Hannah Arendt’e göre antik Yunan’ın sakinleri birlikte nasıl yaşayabilecekleri sorusu üzerine konuşmayı hiç de basit bulmazlar. Aksine bu konuda karar almanın ne denli önemli olduğu bilincine sahiplerdir. Buna karşın modern insan kendini... more
Hannah Arendt’e göre antik Yunan’ın sakinleri birlikte nasıl yaşayabilecekleri sorusu üzerine konuşmayı hiç de basit bulmazlar. Aksine bu konuda karar almanın ne denli önemli olduğu bilincine sahiplerdir. Buna karşın modern insan kendini zorunluluk kategorilerinin işlevsel mantığına feda ederek siyaseti egemenlik ilişkilerinin içine hapsetmektedir. Bugün hem yoksulluk gibi yurttaşlık potansiyelini ortadan kaldıran koşul hem de cinsiyet, etnik ve dinsel kimlik gibi tartışılmaz nitelikler siyasal faaliyetlerin temel araçları haline getirilmektedir. Siyaset bu biçimiyle bedene bağlı zorunluluk koşullarının tartışılmasına indirgenmektedir. Böylesi bir pratik ise Arendt için bize sadece şiddetin egemen olduğu siyaset dışını göstermektedir.
Bu çalışma siyasal olan tartışmalarında temel yarılmanın hangi düzlemde şekillendiği sorusuna odaklanmakta ve Arendt’in bu yarılmadaki konumunu tespit etmeye yönelmektedir. Diğer yandan Arendt’in siyasal olan kavrayışının güncel konuları yorumlamada ne denli önemli fırsatlar sunduğunu Türkiye özelindeki kimi sorunlar üzerinden göstermeye çalışmaktadır.
Research Interests:
Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaş, 6 milyonun üzerinde nüfusun ülkeyi terk etmesine neden olmuştur. Yaklaşık 3,6 milyon sığınmacıyı Türkiye’de yaşamaya zorlayan bu süreç, Türkiye hukuk sisteminde de önemli değişikliklere neden... more
Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaş, 6 milyonun üzerinde nüfusun ülkeyi terk etmesine neden olmuştur. Yaklaşık 3,6 milyon sığınmacıyı Türkiye’de yaşamaya zorlayan bu süreç, Türkiye hukuk sisteminde de önemli değişikliklere neden olmuştur. Avrupa Birliği ile yapılan “Geri Kabul Anlaşması” ve ona binaen Türkiye iç hukuk mevzuatına eklenen “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” önemli iki düzenleme olarak karşımıza çıkar. Söz konusu hukuksal normlar, toplumsal değişim bağlamında ele alınabileceği gibi “özne”, “ayrımcılık”, “dışlama” gibi kavramlar çerçevesinde de tartışılabilir. Bu makale, iki düzenlemeyi, söz konusu kavramları siyasal kuramının önemli konuları arasına yerleştirmiş olan Giorgio Agamben’in düşünceleriyle tartışmaya açmaktadır. Çalışmada, “kutsal insan”, “istisna durumu”, “çıplak yaşam” gibi kategorilerle öne çıkan İtalyan siyaset kuramcısının günümüz hukuksal rejimini yorumlamada önemli fırsatlar sunduğu öne sürülmektedir.
Jacques Rancière'e göre eğitim, açıklama/dinleme ayrımına odaklanmak yerine deneyimi öne çıkararak zihinsel özgürleşme amacını gütmelidir. Ancak ona göre polis rejimi eğitim sürecindeki zihinsel özgürleşme olasılığını ortadan... more
Jacques Rancière'e göre eğitim, açıklama/dinleme ayrımına odaklanmak yerine deneyimi öne çıkararak zihinsel özgürleşme amacını gütmelidir. Ancak ona göre polis rejimi eğitim sürecindeki zihinsel özgürleşme olasılığını ortadan kaldırmaktadır. Eşitlik temelli eğitimi yok sayan neo-liberal kurumlar, eşitsizliğin " doğal " olduğu vurgusunu öne çıkararak demokrasiye ilişkin yerleşik algıları " demokrasi nefreti " ne dönüştürmektedir. Bu çalışma, ilk olarak, Rancière'in eğitimde eşitliğin zihinsel ve ahlaksal ön koşul olmaktan çıkarılmasıyla politik eylemin ölümüne neden olunduğu tezinin bugün de öne sürülebileceğini iddia etmektedir.Çalışmada, ikinci olarak, eğitim ile demokrasi/ demokrasi nefreti arasında özellikle toplumsal eşitlik bağlamında kurulacak bir ilişkinin zihinsel özgürleşme için bir zorunluluk olduğu argümanı Rancière düşüncesi aracılığıyla ele alınacaktır.
Research Interests:
This article concludes by underscoring the stress Arendt gave to the importance of the tradition of the emancipatory contract. It should not be forgotten that the relatively positive results produced across the history of US politics by... more
This article concludes by underscoring the stress Arendt gave to the importance of the tradition of the emancipatory contract. It should not be forgotten that the relatively positive results produced across the history of US politics by the horizontal contract that Arendt so often stressed, and with such importance, could serve as a valuable source for the development in Turkey of an emancipatory republic. In this sense, the article underscores, through a different approach to the subject of lies, violence, and civil disobedience, the possibility for the emergence of emancipatory politics.
Research Interests:
Toplumsal değişim ve göç arasındaki ilişkiye dair kapsamlı bir literatür bulunmaktadır. Bu litaretürün önemli bir kısmında göç olgusu “sorun”, göçmenlik olgusu ise topluma yönelik “tehdit” olarak ele alınmaktadır. Diğer yandan bu... more
Toplumsal değişim ve göç arasındaki ilişkiye dair kapsamlı bir literatür bulunmaktadır. Bu litaretürün önemli bir kısmında göç olgusu “sorun”, göçmenlik olgusu ise topluma yönelik “tehdit” olarak ele alınmaktadır. Diğer yandan bu literatürü eleştiren alternatif bir bakış da mevcuttur. Bu çalışmada söz konusu eleştirel bakıştan hareketle göç ve göçmenlik olgusunun sorun ve/veya tehdit olarak değerlendirilmesine engel olabilecek bütünlüklü, eleştirel bir yaklaşımın kurulup kurulamayacağı sorgulanacaktır. Yürütülecek sorgulama yirminci yüzyıl siyaset felsefecilerinden biri olan Hannah Arendt’in kavramlarıyla yapılmaktadır. Çalışmada güncel siyasal bir tartışma olarak göç/göçmenlik olgusunu şekillendiren temel koşullardan birinin siyaset yapıcıların statik/dinamik siyaset ikiliğinde ettikleri tercih olduğu iddia edilmektedir.
Research Interests:
Kantçı Aydınlanma düşüncesinin ilkelere dayanan ama aynı zamanda tarihsel ve çoğulcu siyasal kavrayışa sahip olup olmadığı sorusu bugün deneyimlenen otoriter siyasal yönetimlerle daha da önemli bir soru haline gelmiştir. Aydınlanma... more
Kantçı Aydınlanma düşüncesinin ilkelere dayanan ama aynı zamanda tarihsel ve çoğulcu siyasal kavrayışa sahip olup olmadığı sorusu bugün deneyimlenen otoriter siyasal yönetimlerle daha da önemli bir soru haline gelmiştir. Aydınlanma düşüncesi de dahil olmak üzere Kant’ı tahakküm kurma biçimlerine karşı duran düşüncesiyle ele alan pek çok çalışma vardır. Bu makelede de, Kant felsefesinin tarihsel ve aynı zamanda deneyime açık çoğulcu bir siyasal kavrayışa sahip olup olmadığı sorusuna verilebilecek olumlu cevabı bulmanın mümkün olduğu savunulmaktadır. Çalışmada öncelikle söz konusu literatürden örnekler verilecek, ardından Kant’ın 1784 yılında kaleme aldığı “Aydınlanma Nedir? Sorusuna Yanıt” makalesine ve sonrasındaki politik tartışmalara odaklanan çalışmalarına bakılmaktadır. Bu bağlamda  Aydınlanma düşüncesinin güncel siyasal tartışmalarda değerlendirildiğinin aksine deneyime açık, ötekini dışlamayan çoğulcu kavrayışın bugünkü siyasal deneyimlerdeki özgürleşme potansiyeli için neden hala bir esin kaynağı olabileceği değerlendirilmektedir.
Bu çalışmada Arendtçi devrim tahayyülünün oluşum veçheleri ve yöntemsel dayanakları ortaya konulmaktadır. Bu bağlamda Arendt’in tarih kavrayışının Benjaminci bir okumaya dayandığı tespit edilmekte, Arendtçi devrim kategorisi ile... more
Bu çalışmada Arendtçi devrim tahayyülünün oluşum veçheleri ve yöntemsel dayanakları ortaya konulmaktadır. Bu bağlamda Arendt’in tarih kavrayışının Benjaminci bir okumaya dayandığı tespit edilmekte, Arendtçi devrim kategorisi ile Benjaminci “şimdinin zamanı” kategorileri arasındaki uyuma vurgu yapılmaktadır. İkinci olarak siyasal eylemin başlangıç yaratma potansiyelini vurgulaması bakımından Martin Heidegger’in “burada ve şimdi” kategorisi ile Arendt’in devrim kavrayışının ilişkisine değinilmektedir. Bu anlamda devrimin sürekli başlangıca yönelen bir deneyim olarak tasvir edildiğinin altı çizilebilir. Sonuçta ise devrimlerin konsey pratiğiyle umudu her zaman yeşertebilecek bir potansiyele sahip olduğu vurgulanmaktadır.
Research Interests:
Michael Haneke sinemasında siyasetin yeri ve anlamına ilişkin pek çok tartışma yürütülür. Kitle kültürü, travma, medya ve şiddet gibi konular bu bağlamda öne çıkanlardandır. Diğer yandan Haneke, filmlerinde siyasal olanı tanımlarken... more
Michael Haneke sinemasında siyasetin yeri ve anlamına ilişkin pek çok tartışma yürütülür. Kitle kültürü, travma, medya ve şiddet gibi konular bu bağlamda öne çıkanlardandır. Diğer yandan Haneke, filmlerinde siyasal olanı tanımlarken düşünme/düşünmeme ikiliğini özellikle öne çıkarır. O, siyasal olanın yerini sanatçı ve izleyicinin mümkün olduğunca uzağa uçabilecek düşünce üretme sürecine katılımları olarak tanımlar. Bu çalışma Haneke’nin söz konusu bakışını içerme/dışlama, eylem/eylemsizlik ve sorumluluk alma/almama gibi ikilikler bağlamında anlamaya odaklanmaktadır. Çalışma süresince önemli siyaset teorisyenlerinden Hannah Arendt’in kavramsal çerçevesinden etkin biçimde yararlanılmaktadır.
Research Interests:
Yirminci yüzyılda sosyal politikanın temel ayaklarından birisi, piyasa ve çoğulcu demokrasi arasında uzlaşma sağlayıcı araç olarak, sosyal refah devleti olmuştur. Sosyal refah devleti ile yalnızca gelir dağılımı, eğitim ve sağlık... more
Yirminci yüzyılda sosyal politikanın temel ayaklarından birisi, piyasa ve çoğulcu demokrasi arasında uzlaşma sağlayıcı araç olarak, sosyal refah devleti olmuştur. Sosyal refah devleti ile yalnızca gelir dağılımı, eğitim ve sağlık sorunları çözülmekle kalmıyor; bu sorunların çözülmesi ve maddi yaşam koşullarının iyileşmesi sonucunda siyasal yaşamda yurttaşların katılımının arttığı bir toplumun gelişimine de katkı sağlanmış oluyordu. Devletin ve bürokratik yönetim anlayışlarının ön planda bulunduğu sosyal politika teorisi karşısında Michel Foucault ise bu bakış açısını “biyo-iktidar” ve “yönetimsellik” kavramları çerçevesinde eleştirmektedir. Temelde her iki yaklaşım kapitalizm eleştirisi çerçevesinde görüşlerini şekillendirir. Buna karşın, Foucault devletin yönetmelik ve talimnamelerle hücre tipi örgütlenmeleri ve bireyselliği ortadan kaldıran işçi kentlerini ortaya çıkardığı yönünde eleştirir. Foucault, kentlerin nasıl disipline edildiğine ve bu yolda hangi otoritenin kullanıldığına odaklanırken; sosyal politika anlayışı, işçi kentlerinin, emek ile sermaye arasında ortaya çıkan gerilim süresince verilen mücadelenin bir sonucu olarak “barınma hakkı” bağlamında ele alınması gerektiğinin altını çizer. Bununla birlikte devletin de bunun güvencesi olduğunu vurgular.
Bu çalışmada her iki yaklaşım ayrıntılandırılmakta ve aralarındaki farklar bağlamında Foucault’nun “Yönetimsellik” anlayışına eleştirel bir bakış sunulmaktadır.
Research Interests:
Bu çalışmada, Bülent Ecevit'in siyasal söylemi içerisinde Türk modernleşmesini Osmanlı'dan günümüze hangi konuları öne çıkaracak şekilde değerlendirdiği, demokratik yönelimini hangi modernleşme araçlar ile meşrulaştırdığı belirlenmeye... more
Bu çalışmada, Bülent Ecevit'in siyasal söylemi içerisinde Türk modernleşmesini Osmanlı'dan günümüze hangi konuları öne çıkaracak şekilde değerlendirdiği, demokratik yönelimini hangi modernleşme araçlar ile meşrulaştırdığı belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışma, Ecevit'in 1957'de Cumhuriyet Halk Partisi'ne katıldığı andan 1980 askeri darbesi sonrasında partisinden bir daha dönmemek üzere ayrıldığı ana kadarki dönemine odaklanmaktadır.
Research Interests:
Bu çalışmada Hannah Arendt’in yaşamının tamamında tutarlılıkla savunduğu görüşlerin bugün hala geçerliliğini koruduğu tezi savunulmaktadır. Tartışmada Arendt’in 1960’ların sonunda ve 1970’lerin başında Amerika Birleşik Devletleri... more
Bu çalışmada Hannah Arendt’in yaşamının tamamında tutarlılıkla savunduğu görüşlerin bugün hala geçerliliğini koruduğu tezi savunulmaktadır. Tartışmada Arendt’in 1960’ların sonunda ve 1970’lerin başında Amerika Birleşik Devletleri siyasetini analiz ederken kullandığı yalan, şiddet ve itaat kavramlarının günümüz Türkiye siyasi koşulları için de önemli tartışma konuları olduğu iddia edilmektedir.
Research Interests: