Svoboda | Graniru | BBC Russia | Golosameriki | Facebook
TASAM, bağlı enstitüler ve Türkiye’nin Stratejik Vizyonu 2023 projesi ile ilgili alanlarda yorum, makale ve araştırma projesi tekliflerinizi değerlendirilmek üzere [email protected] adresine gönderebilirsiniz... >>
Kaos Suudi Arabistan dâhil Bölge’ye Yayılabilir
Süleyman ŞENSOY
Süleyman ŞENSOY
TASAM Başkanı / Chairman
Yayın Tarihi : 17.07.2014
Kaos Suudi Arabistan dâhil Bölge’ye Yayılabilir

Radikal terörün Orta Doğu’da yükselişine baktığımız zaman nasıl değerlendirmemiz lâzım? Yani önce Irak’ta başlamış ve yapılanmış bir örgütlenmeden bahsediyoruz. 2003 Amerikan işgaliyle beraber direnişe katılmış olan bir El Bağdadi unsuru var ve ardından da Suriye’deki otorite boşluğu ile birlikte iyice büyüyen ve şu anda da bu noktaya gelen bir örgütten bahsediyoruz; bu yükselişi nasıl değerlendirmek lâzım?

Irak’taki sorun, 2003 yılında Amerikan işgali altındayken Bağdat’ta Yeşil Bölge’de yapılan Federal Anayasa ile başladı. Bu Federal Anayasa, ruhu itibariyle Irak’ın üçe bölünmesini öngören bir anayasadır. Çünkü dünyada geçerli federal anayasalarda “yerel yasalarda sorun çıktığında federal kanunların geçerli olduğu” yazılıdır. Fakat bu, Irak Anayasası’nda söz konusu değil. Dolayısıyla Irak’taki bu bölünme hikâyesini 2003’te Amerikan işgali altında hazırlanan anayasa ile başlatmak gerekir kanaatimce.

Bir diğeri de - bizim 21. yüzyıl için sıklıkla söylediğimiz - Doğu’daki yeni güçlerle Batı’daki geleneksel güçler arasındaki rekabette en sık kullanılan araç olan mikro-milliyetçiliğin teşviki söz konusu. Özellikle son üç dört yılda Şii kökenli bir Başbakan olarak Maliki Yönetimi’nin; Sünnileri dışlayarak onlarla kavgalı hâle geldiğini, birçoğunun yurt dışına kaçması yahut tutuklanması gibi olaylar neticesinde IŞİD gibi oluşumların alt yapısının güçlenmesini sağladığını görüyoruz. Dolayısı ile IŞİD’i sadece birkaç bin kişilik askerî gücü olan bir örgüt olmaktan çok Irak’ta dışlanmış, Amerikan işgaliyle birlikte batıya ve kuzeye doğru kaçmış ve Saddam Dönemi ordu mensupları ile devlet yöneticilerinin de içerisinde olduğu bir blok olarak görmek gerektiği kanaatindeyim.

Zaten gasp yoluyla elde ettikleri araçları sisteme soktuklarını ve savaş alanlarına götürdüklerini yahut Rakka’da özellikle yaptıkları o şov dolayısıyla nasıl kullandıklarını da görebiliyoruz. Burada mutlaka uzmanlar, mühendisler, mekânikçiler ve bunları da sevk ve idare edecek bir emir-komuta zinciri içerisinde yer alacak asker kökenli insanların olması lâzım ki bu kadar kıvrak bir şekilde belli kilometreleri aşarak, tabii ki bir ikmâl sayesinde bu noktalara kadar getirilebilsin... IŞİD’in içinde yer aldığı o organizasyonda bulundurduğu unsurlar lojistik açıdan da gayet üstün vaziyette bir görüntü arz ediyor.

Devlet organlarında görev almış ve savaşta ya da bizatihi ordu kariyeri içerisinde yetişmiş çok sayıda insan var. Bu Nakşibendî ordusu ve Baascılar olarak da tarif edilen bir oluşum. Özellikle Irak’ın işgaliyle, kuzeye ve batıya doğru kaçan insanlardan oluşan, adeta düzenli orduya benzer bir şekilde hareket edebilecek alt yapıları ve bilgi donanımları olan insanlar.

Peki, Bölge’deki hedefleri nedir? Yani nereden nereye kadar elde etmek istiyorlar? Biliyorsunuz “Hilafet devleti kurduk” açıklamaları var. Amaçları nereden nereye kadar ulaşmak?

Şiiliğe karşı çok katı yorumu olan bir hareket söz konusu. Burada iki duruş var. Birincisi IŞİD’in temsil ettiği duruş; Şiiliği, Hıristiyanlık ve Yahudilikten daha da kötü olarak görüp bunların katledilmelerinin, öldürülmelerinin caiz olduğuna dair bir yaklaşım.  İkincisi diğer grupların duruşu;  Irak içerisinde Şii Yönetim tarafından dışlanmış, haksızlığa uğramış, yer yer kendi ifadeleriyle büyük zulümlere uğramış kitlelerin, Şii unsurlara olan bir kızgınlığı. Ama onların kızgınlığı tabi IŞİD kadar radikal değil. Dolayısı ile görece farklılıklar olsa da ortak çıkış noktaları Şii karşıtlığı. Bu da mikro-milliyetçilik anlamında bir tanıma oturuyor. Ve temelde  belli bir bölgede, ilan ettikleri Sünni devleti kurmak istiyorlar. Bu, birkaç bin kişinin yapabileceği iş değildir, kendi çapında ciddi bir toplumsal destek ve tabanla da hareket eden bir yapılanma. Dolayısıyla belli devletlerin de IŞİD’le ilgili söylemlerinde dengeli davranmaya çalıştığını görüyorum. Çünkü süreç kontrolden çıkarsa terörizm lafının üzerinde ısrarla durulacak, fakat bir şekilde herhangi bir yapılanmaya doğru giderse de yumuşayacaklar gibi gözüküyor. Ama mevcut hareket Irak, Suriye mümkünse Lübnan ve Ürdün’den de belli bölgeleri içine alan bir Sünni devleti kurmak istiyorlar. Buradaki turnusol kâğıtlarından bir tanesi Irak’ın kuzeyindeki Kürt Oluşumu ile ilgili; herhangi bir müdahele yapıp yapmayacakları, bunların varlığına hayatına kastedip etmeyecekleri gibi… Uluslararası anlamda da görecekleri tepkinin buna bağlı olduğunu düşünüyorum. Açıkçası herkes bunu bekliyor. Şu ana kadar da bazı lokal hadiseler dışında Irak’ın kuzeyindeki oluşuma, Bölgesel Yönetim’e karşı da ciddi bir taarruzları olmadı.

Peki, cihatçı gruplar? Hedef kitleleri? Yani cihatçı gruplardan beslenen bir örgütten bahsediyoruz. Özellikle geçtiğimiz ay İngiltere’den yapılan açıklamalarda, 400’den fazla cihatçının militan olarak IŞİD saflarına katılmak üzere Suriye ya da Irak sınırlarını geçtiği belirtiliyordu. Benzer şekillerde militan toplama bakımından politikasını değerlendirdiğimizde IŞİD’e nasıl bakmalı?

Sadece Suriye’de - bizdeki genel bilgilere göre - 1200 farklı milis grup var. Yani Irak’ta da azımsanmayacak sayıda farklı gruplar var. Çünkü burada bir otorite boşluğu, bir iç savaş ortamı var. IŞİD’in başarılı olması durumunda birçoğu doğal olarak bunlara katılacaktır. Ancak sonrasında bir iç hesaplaşmanın yaşanması da - benzer bütün hareketlerde olduğu gibi - muhtemeldir. Fakat IŞİD başarılı oldukça, özellikle tanınmasa bile bir coğrafyada etkinliğini ve hâkimiyetini sağladıkça radikal gruplardan da katılım artacaktır. Çünkü her şeyin doğasında olduğu gibi; “başarı ve cazibe katılımı hızlandırır”.

Irak’ta da rafineri elde ediyorlar, kaybediyorlar tekrar kazanıyorlar, petrol bölgelerini işgal ediyorlar. Şimdi de Suriye’de El-Ömer bölgesini ele geçirmiş durumdalar ve bununla beraber de Suriye’nin belirli petrol üretme alanlarından biri El Nusra’dan IŞİD’e geçmiş durumda. Yani bir zamanlar beraber hareket eden veya dirsek temasında olan iki örgüt şu an çatışır vaziyette. Suriye’nin bu bölümündeki rant kavgasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Orada görüş ayrılıkları var. Bu gibi hareketlerin yaklaşımı, emir - komuta anlayışı çok katı bir yoruma dayalı olduğu için, bunu iç bütünlüğü sağlama olarak yorumluyorlar anladığım kadarıyla. Şüphesiz örgüt de olsanız, terör örgütü de olsanız mutlaka finansmana ihtiyacınız var. Dolayısı ile belirli bir bölgede Sünni devleti kurmak istediğini söyleyen bir yapının da mutlaka gelir kaynaklarına, tabii kaynaklara ve işleyen bir finansal sisteme ihtiyacı vardır. Kendileri açısından bunları kontrol etmek istemelerinden daha doğal bir şey olamaz. Burada iki önemli husus var. Bunlardan ilki, bu kaynakları kontrol etmeleri bu kaynaklardan yararlanan diğer bölgeleri Suriye ve Irak’ta çok zor durumda bırakacak ve onlara karşı IŞİD’in stratejik üstünlüğünü teyit ettirecektir. İkincisi ise, buradan çıkarılacak kaynakların ne şekilde ve hangi yolla paraya çevrileceğidir. Şu an için bu kaynakların paraya çevrilebilirliği çok da olası gözükmüyor. Belki çok ilkel yollarla bir takım kapasiteler oluşturuluyor ama bunun uluslararası sisteme arz edecek şekilde bir alt yapı, kendileri meşru olmadıkları için şu an söz konusu değil.

Bir de Kerkük meselesi var. Maliki kendi ordusuna bir türlü laf geçiremediği için yahut sevk - komuta aşamasında çok büyük problemler yaşadığı için IŞİD Kerkük’ün kapılarına kadar gelip dayandı ve Peşmerge’nin devreye girmesiyle birlikte Kerkük düşmekten son anda kurtuldu. Ancak Kerkük’e de Peşmerge yerleşti ve bir daha da oradan çıkmayacak gibi gözüküyor. Bunun sonucunda Türkmenler ve Araplar azınlıkta olsalar da bu durumdan şikâyetçi durumdalar. Kerkük’ün pozisyonunu nasıl değerlendirmek lâzım?

Kerkük olayı biraz oldu bittiye geldi. Açıkçası IŞİD’in de bunu desteklediği kanaatindeyim. Çünkü herhangi bir çatışmaya girerek Kerkük’ü almaya çalışmadılar. Tabi Kerkük bizim açımızdan çok şey ifade ediyor. Hem stratejik anlamda, hem de Misak-ı Millî içerisinde yer alan bir bölge olması nedeniyle. En azından tarihî nostalji açısından. Aynı zamanda, çokça Türkmen nüfusunu barındıran bir bölgedir. Ama şu an, Irak’ın kuzeyindeki Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından kontrol ediliyor ve edilecek gibi gözüküyor. Çünkü bunu engelleyecek bir merkezi otorite yok. Irak’ta güvenlik gücü olarak maaş alan 950 bin kişi var. Bunların yaklaşık yarısının hiç işe gelmeden maaşlarını aldığı söyleniyor. Aslında bu, Irak’taki bir çürümenin neticesidir. 5-6 bin kişilik bir silahlı gruba karşı dünyadaki en iyi silahlarla donatılmış bir ordunun böyle birkaç gün, birkaç saat içerisinde mevzilerini bırakıp gitmesi, oradaki kurumsal yapının çürümüşlüğü ile ilgili. Bunu Irak’ın kendi iç siyasi dengeleri açısından da söyleyebiliriz. Çünkü Irak’ta - rakamlar sürekli değişiyor ama yakın tarihte Bağdat’a gitme fırsatım olduğu için edindiğim son bilgiye göre - 276 parti ve 70 farklı koalisyon var. Bu koalisyonlar arasındaki transferler de her gün değişiyor. Bu 70 koalisyonun tamamı da seçimlerden önceki hükümette yer alıyordu. Dolayısı ile böyle karmaşık bir paylaşıma dayalı yapının kurumsal beceri üretmesi, kurumsal direniş üretmesini de çok beklememek gerekir. Bu çürümüşlük de açıkçası IŞİD’in ve onu destekleyen unsurların başarısı açısından temel dayanak oldu.

Amerikan Kongresi’nin bir araştırma grubunun hazırladı 17 sayfalık bir rapor var. Uzmanlar farklı dört senaryo üzerinde duruyorlar: Bağdat düşerse Irak’ın bölünmesi hâlinde yapılacaklar, uzun süreli iç savaş durumunda yapılacaklar, IŞİD’in ilerleyişinden önceki aşamaya dönülürse yapılacaklar veya ortaya çıkabilecek senaryolar üzerine…  Yani Amerikan cephesinde çok olumlu bir düşünce de yok gibi. Aslında bölünme ve getireceği şartlara göre uyum tarzı geliştirme yolunda politika izlemeye aday bir zamanlama gibi gözüküyor. Lafı şuna getirmek istiyorum, Barzani de bir taraftan “bağımsızlık için referanduma gideceğiz” diyor. Yani bölünme konusuna destek artıyor gibi gözüküyor. Ne dersiniz?

Kişisel kanaatim, Amerikan Yönetimi’nin Maliki’ye kızgın olduğu yönündedir. Bu kızgınlık uzun yıllardır var çünkü Federal Anayasa ile öngörülen üçe bölünme sürecinin doğal seyri içinde yapılmasına izin vermedi. Oldukça milliyetçi bir yaklaşımla - kendi açısından haklı olabilir - Irak’ı bir arada tutmaya çalıştı. Bu bir arada tutma çabasının neticesi, aşama aşama yaşananlarla IŞİD noktasına kadar geldi. Bu açıdan Amerikan Yönetimi’nin Maliki’ye karşı ikili oynadığını düşünüyorum. Zaman zaman hem onun sırtını sıvazlarken öte yandan da istediği hiçbir şeyi yerine getirmedi. Örneğin müdahale istediğinde Başkan Obama “Biz sizin işinizi yapamayız” dedi, parasını ödediği uçaklar teslim edilmedi vs. Dolayısı ile elini de rahatlatacak bir şey yapmıyorlar. Ama buradaki en temel senaryonun şu olabileceğini düşünüyorum; Eğer Kuzey Irak’ta Kerkük’ü de içine alacak şekilde ve güvenli bir biçimde Kürt Devleti oluşumu ortaya çıkarsa batıda ve güneyde Sünnilerin ve Şiilerin birbirleriyle savaşmalarından kimse rahatsız olmaz. En mantıklı senaryo bu gözüküyor ama kuzeye doğru ne zaman ki bir taarruz söz konusu olursa güneydeki ve batıdaki Şii ya da Sünni unsurlardan dolayı o zaman tablonun değişebileceğini söyleyebilirim. Mesut Barzani’nin kendi açısından herhangi bir bağımsızlık referandumunu ya da bağımsızlık ilânını engelleyebilecek bir otorite kalmadı. Bir iki yıl önce de hatırlarsınız benzer krizler yaşandı ve Maliki hemen Dicle Ordusu’nu Kuzey Irak’ın sınırına konuşlandırarak bunu büyük ölçüde engelledi. Fakat bugün Kerkük’ü de kontrol eden bir Kuzey Irak Yönetimi içinde, Musul’u da terk ederek kaçıp gitmiş bir merkezî Irak Ordusu şartlarında bunu engelleyebilecek herhangi bir merkezî otorite yok. Ancak Bölge ülkelerinin ve uluslararası güçlerin buna nasıl bir tepki koyacağı önemli. Şu andaki Bölgesel Yönetim açısından bağımsızlık ilan etmek ya da bu anlamda mesafe kat etmek için çok ideal bir zamanlama. Ancak resmî olarak orası henüz bir Arap toprağıdır. Yani Irak Devleti’nin toprağı ve şu andaki yönetim de oradaki üç federal yönetimden birisi. Dolayısı ile buna Arap ya da İslâm Dünyası’nın da nasıl tepki vereceğini çok iyi senaryolarla analiz etmek gerekiyor. Yani mevcut Kürt yaklaşımına Arap ülkeleri, Türkiye, İran ve uluslararası güçler nasıl tepki verir? İkincisi güneyde ve batıda yaşanan bu Şii Sünni çatışması ne kadar yayılabilir? Ben bu konuda biraz kötümserim ve bunun Suudi Arabistan’ı bile içine alabilecek şekilde genişleyebileceğini düşünüyorum. Çünkü bunun alt yapısı mevcut.

IŞİD’in Irak içindeki ilerleyişini engellemek üzere atılan adımlar var. Ama tabiî ki yetersiz. Maliki’nin kafasındaki nokta veya hareket noktası, Amerika’dan gelecek askerî destekle beraber bu işi çözmek noktasındaydı belki de. Ama Amerika da sadece danışman bazında ve o danışmanları korumak için insansız araçlarını yollayınca bütün bu denklem bir anda eksiye dönmüş oldu. İnsansız hava araçlarını kullanmama sebepleri olarak karşımızda üniformalı veya belirgin ayırıcı özellikleri olan bir unsur yok.

Pakistan’da da aynı durumu yaşıyorlar.

Evet, yani “Gidip kimi vuracağız, böyle bir nokta atışı yapmamız imkân dâhilinde değil” diye bir savunmaları da söz konusu zaten. Durum böyle iken IŞİD gerçekten de durdurulabilecek mi? Veya nasıl durdurulabilir?

Bu kontrollü bir bunalım. Çok durdurulabilir gibi gözükmüyor. Dediğim gibi IŞİD sadece 5-6 bin kişiden oluşan bir örgüt veya silahlı bir yapılanma değil. Çok ciddi bir Sünni desteği var arkasında. Bunu teyit eden eski üst düzey Iraklı siyasetçilerin de açıklamaları oldu. Dolayısı ile Maliki Yönetimi için burada iki seçenek olur; birincisi bir şekilde anlaşarak Şii ve Sünni bölgeleri oluşturmak. Yani o fiili bölünmeyi bir anlaşma dâhilinde gerçekleştirmek. İkincisi de bu çatışmayı devam ettirmek. Çatışmanın devam etmesi ihtimali daha yüksek gözüküyor. Çünkü Bağdat gibi bölgeler çok homojen değil. Yani oralarda da zaten çok büyük güvenlik sorunu var. Şiilerle Sünniler bir arada yaşadığı için oralarda güvenlik sağlanamıyor. Daha öncesinde Şii ya da Sünni veya Kürt olarak homojen olan bölgelerde güvenlik çok daha kolay sağlanıyordu ve patlamalar, silahlı saldırılar yok denecek kadar azdı. Ancak Bağdat gibi nüfusun karışık olduğu, iç içe girdiği bölgelerde güvenliği sağlamak çok daha zor. Onun için örneğin Bağdat’ın Sünni bölgelerinden başlayarak IŞİD’in bir saldırısı veya mevzi tutması olabilir. Ama iki seçenek mevcut; ya bir anlaşma olabilir ki bu günkü şartlarda çok zor gözüküyor veya çatışmanın devam etmesi söz konusu. Ama bu çatışma devam ederse Bölge’ye yayılma riskinin çok daha büyük olduğunu düşünüyorum.

Peki, Amerika - Irak işbirliği bu kadar açmazda gibi gözükürken ve savaş uçaklarından diğer silahlara kadar her şeyin teslimi geciktirilirken, Rusya devreye girebilir mi? Yani farklı bir rol üstlenmek üzere denkleme dâhil olabilir mi? Meselâ Belarus ve Rusya’dan ikinci el savaş uçakları satın alındı Irak tarafından ama bu durum işbirliğine dönüşüp de farklı bir noktaya gidebilir mi sizce?

Zaten Rusya’nın, sürecin içinde olduğunu düşünüyorum. Rusya çok ses çıkaran bir aktör değil. Özellikle Çeçenistan tecrübesini ve Çeçenistan’daki ilk dönemde başarılı olmuş olan mücadeleyi ikinci döneminde başarısız kılma tecrübesini önce Suriye’ye aktardığını düşünüyorum. Dolayısıyla Rusya’nın çok ses çıkaran bir aktör olmadan sürecin içinde olduğunu ve özellikle Çeçenistan deneyimiyle Suriye ve Irak Yönetimlerine kendince ışık tuttuğunu düşünüyorum. Rusya da bu denklem ve bu karmaşa içinde, yani Amerikan Yönetimi silah vermiyorken ikinci el de olsa, az sayıda da olsa, sembolik de olsa uçak göndermesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Ama şu andaki durum Amerika Birleşik Devletleri için de, İsrail için de, Türkiye için de, Rusya için de öngörülebilir bir durum değil. Onun için dikkat ederseniz herkes belli bir temkinlilik ve sessizlik içinde; Libya’da yahut Mısır’da olduğu gibi çok hızlı ve agresif açıklamalar yok. Çünkü her an her şey değişiyor. Öngörünün neredeyse sıfır olduğu bir dönem. Ama şu anda bu denklem içinde en avantajlı konumda olan da Irak’ın kuzeyindeki Kürt yönetimi.

Peki, Orta Doğu’ya etkisi nasıl olacak IŞİD’in? Radikal terör bundan nasıl beslenecek?  Meselâ Suriye; onlarca yıldır terör kamplarını besleyen, yataklık eden, PKK başta olmak üzere hem sağ hem de sol örgütleri barındıran bir ülke… Buna benzer ülkeler de söz konusu. Böyle bir ortamda IŞİD daha da güçlendiği takdirde Orta Doğu’da dengeleri nasıl etkiler? Neleri tetikler meselâ?

Bu biraz da uluslararası sistemin nasıl işleyeceğiyle ilgili bir husustur. Biliyorsunuz 2008’de başlayan bir finansal kriz var ve hâlâ da neticelenmiş değil. Yani “tamam bitti, her şey yoluna girdi” denilebilen bir süreç değil. Açıkçası “borç - para - borç” sistemi içinde tıkanmış bir Batılı finansal sistem var. Şu anda da devlet sübvansiyonu ve merkez bankalarının aşırı likiditesi ile ayakta duran bir uluslararası sistem var. Yani uluslararası sistemde yaşanacak herhangi bir kaos veya kriz bu olayları çok daha fazla tetikleyecektir. Çünkü eleştirsek de sistem şu anda işliyor. İslâm ülkelerinde, Orta Doğu’da hem görece Ülke yönetimlerine karşı hem de dünyadaki Batı merkezli ülkelerin uygulamalarına karşı büyük kızgınlık duyan kitleler var. Dolayısıyla yorumları aşırı olan grupların hepsi bu sürece bir süre sonra dâhil olabilecektir. Bunun içine uluslararası aktörlerin birbirleriyle çelişen menfaatlerinin getirdiği rekabet ve provokasyonlar da eklendiğinde bu süreç daha hızlı yayılabilir. Çünkü Şii - Sünni ekseninde İslâm tarihinde kutuplaşmalar ve zaman zaman çatışmalar var fakat bu kadar derinden ve ciddi olarak yaygınlaşan bu sistematik süreci daha önce yaşamadığımızı zannediyorum. Çünkü bugünkü teknoloji birçok şeyin de canlı olarak yaşanmasını sağlıyor. Bu yüzden İslâm Dünyası için özellikle de Orta Doğu’da bulunan ülkeler için çok riskli bir dönem! Bu anlamda Türkiye’nin hem köklü devlet yapısı, hem demokrasi birikimi, hem de güçlü ordusu ve teknolojik birikimiyle bu sürecin kolay atlatılmasına, bütün İslâm Dünyası’nı kapsayacak bir kaosa yol açmayacak bir şekilde atlatılmasına yönelik yapabileceği çok ciddi katkılar var.

Daha uzunca bir süre IŞİD’i ve Bölge’deki problemleri tartışacak gibi gözüküyoruz.

Zaman içinde birçok IŞİD çıkabilir. Çünkü altyapı buna müsait.

Süleyman Bey, yayınımıza katıldığınız için çok teşekkürler.

Ben teşekkür ediyorum, sağ olun.

12.07.2014 | TRT Türk Televizyonu

( Haber Ajandası | Bora BALAR )

© 2015 TASAM Tüm hakları saklıdır.
Developer KILIC