hesabın var mı? giriş yap

  • öncelikle olayla ilgili bilgi veren merhum sefa mutlu'nun annesi değil ağabeyi oktay mutlu ve daha sonra yumurtalık'a gelip olayı soruşturan savcı yalçın öğütcan'dır. namık kemal behramoğlu'nun etnik kökeni bence de kimseyi ilgilendirmemeli fakat daha sonra gazetelere "kendisini tutuklayan savcı bile 'o lumpen değil, centilmendi' dedi" şeklinde demeçleri düşen kişi kendisidir. bunları da ideolojik, taraflı olarak söylediği açıktır.

    bütün bunlardan daha fenası ise sırf katil ideolojik olarak ön planda bir sinema oyuncusu diye kurbanın ailesinin bunca yıl sindirilmesidir. kendisinin aşırı alkollü olduğu, yılmaz güney'e ve çevresindekilere küfürlü ve fiziki saldırıda bulunduğu iftirasını yaydılar senelerce. halbuki adam bizzat gazino sahibinin şikayeti üzerine (yılmaz güney'in gazinoda silah sıkmakta ısrar etmesi sebebiyle) gidiyor gazinoya. alkollü olduğu falan da yok. oktay mutlu sonraki yıllarda yılmaz güney'in bu cinayetini romanlaştıran bir yazı dizisinin hürriyet'te yayınlanmaya başladığını, kendilerinin tekzip ettiği zaman ise ‘medyayı karşınıza alırsanız sizin için daha kötü olur. biz bu roman için 5 milyar lira ödedik’ şeklinde tehdit edildiklerini söylüyor.http://www.trbilim.com/…akim-sefa-mutlu-kimdir.html

    hatta olaydan hemen sonra yaşadıklarını anlattığı şu ifadesi daha da korkunç:

    "o günleri tekrar tekrar yaşamak istemiyoruz ama olay bizim dışımızda sürekli gündeme getiriliyor. mahkemenin yapılacağı salona biz polis kordonunda, hatta güney'e özgürlük diyen kitlelerin arasından geçerek girerdik. şahitlerimiz para karşılığı susturuldu. hatta o kadar ileri gittiler ki, bize bile para teklif edildi"

    http://www.haberjet.com/…sdetail.aspx?newsid=741101

    maalesef türkiye böyle bir ülke. sırf egosunu tatmin için karısının başına bardak koyup (yalvarmalarına aldırmadan) bardağa ateş eden dengesiz bir insan bu sefer de ortada hiçbir sebep yokken bir hakimi, başka bir insanı katlediyor. ama sırf siyasi duruşu yüzünden bu adamın cinayet de dahil bütün pisikleri bir güzel temizleniyor, aklanıyor. kurbanın ailesi ise gene bunlar tarafından sindiriliyor, susturuluyor. bu cenahtan hiçkimse ise mahallenin namusunu kurtarmak adına bile çıkıp da buna karşı bir söz demiyor.

  • bugün 4 yediğinde takımını terkeden yarın 4 kilo aldığında seni de terkeder. unutma, en güzel beşiktaş'ın çocukları sever.

  • henüz hangi uzvu ile attığı belli olmayan ama ilginç bir gol atan takımımızın oyuncusu.

    bir şey var ki; dembaba'ya çarpıp gol olan top, almeidaya çarpsaydı kontra ataktan golü yerdik.

  • gol ile arasında 3 dakika olduğu için gözlerden kaçtı. 1-2 kişi yazmış sadece.

    61. dakikada, trabzon'un dakikasında beşiktaş taraftarı ''futbolun katili türk hakemleri'' diye bağırdı; liderliğini, şampiyonluğunu kenara bırakıp. dün 7 kişi kalan takıma oley çekip, üç üç üç diye bağıran adamların örnek alması gerekiyor.

    maçın en önemli detayı buydu bence.

  • ankara'da okuduğum senelerde, trabzonspor'da oynuyordu. bir gün otobüse bindim ve bir amca bana umut bulut'un gol attığı bir maçta, umut ile ilgili bir spor manşetini gösterdi. "bak, oğlum bu benim." dedi. kendisiyle o denli gurur duyan, otobüste tanımadığı insanlara bile oğlunu anlatma isteğiyle yanıp tutuşan bir babası vardı ve bu kadar senedir, umut bulut hakkında tek bildiğim şey de bu. sanırım yeter de artar bile. başı sağolsun.

  • türk erkekleri bize okuyacak satın alacak kaliteli kitap bırakmamıştır çünkü. çok aşırı kaliteli aşırı elit okuyorlar. ne yetişebiliyoruz ne de alıp okuyabiliyoruz onlardan fırsat bulup.

    biz ne zaman noktalama harfi yerine "amk" kullanan erkek elitliğine erişebiliriz gerçekten çok merak ediyorum.

    sana burada kadınların neler okuduğunu anlatarak onayını almaya çalışmayacağım pipili. keza bu bakış açısıyla o kadınların evlerine girip o kitaplıkları görmüş olma ihtimalin olduğuny sanmıyorum. kadınların hayattan keyif almasını da eleştiriyorsunuz, nasıl keyif alacağını da böyle aşağılıyorsunuz. kadınlar okudukları kitabı bile sizi memnun etmek için okumalılar ya artık.

  • piyasadaki en kaliteli birkaç dergiden biri olan the economist'in bu haftaki sayısında malum endeks açıklanmıştır. burgernomics denen hamburger ekonomisine göre ne seviyedeyiz demeden önce bu endeksin iyi-kötü yanlarına kısaca değineyim. öncelikle big mac gibi bir ürün dünyanın her yerinde var (sakın moğalistan'ın çöllerini örnek vermeyin ağzınıza çarparım). bu sebeple ölçümü kolay oluyor ve gerçekten de alım gücüne dair önemli bilgiler veriyor. yıllar önce lisanstayken bu endeksi derste görmüştük. önemli yani. dünyada bu kadar yaygın olan çok az ürün var. hatta bir ara starbucks ındex çıkacak deniyordu ne oldu bilmiyorum. şöyle bir caramel machiatto ındex fena olmaz mıydı?

    ama tabi her ülkenin big mac'e bakışı aynı değil. örneğin bizde zamanında mc donalds'tan yemek yemek ayrıcalıktı. fiyatları yüksekti, oyuncağından almak için ağlardık. aileler överdi oraları. şimdi öyle mi? mc donalds'tan yiyelim denince suratlar ekşiyor, ıyy o iğrenç köfte ve patatesi yemem daha iyi, deniyor. biz de butik hamburgercilere gidiyoruz. tabi bir de kültürlerin fast fooda ne kadar önem verdiği de önemli. ayrıca bu melet her yerde aynı da değil aslında. evet standartizasyonda çığırlar açtık. dünya küreselleşti tek tipleştik falan ama aynı değil be abi. hani ben bi tek aç kalıp ölmemek için yerim böyle bir "şeyi" öyle de yaptım berbat bir tadı vardı. domuz mu ne bok vardıysa içinde artık.

    kısacası paramızın değerine bakarken dikkate alınması gereken ama bel bağlanmaması gereken bir gösterge diyor ve geçiyoruz.

    abd'deki big mac fiyatı sabit kabul edilir ve diğer fiyatların abd'den farkı dikkate alınır. eğer abd'de 10 dolar ise türkiye'de 8 dolar ise tl dolara göre %20 daha değersizdir. satın alma gücü türkiye'de abd'ye göre %20 daha düşük. yani yavrular abd'deki zat 1000 dolar maaş alıyorsa bizdeki de 800 dolar alacak. ancak önemli nokta satınalma gücümüzün eşit olması. ikisi de big mac alıyor gördüğünüz gibi. ikisinin de hayat standartı aynıdır diyebiliriz (ekonomi yalanları). tabi burada birçok şeyi konu dışarı bırakıyoruz yoksa bu etkiyi değiştirecek çok fazla etken çıkar.

    15 temmuz 2020 verileri (neden 15 temmuz lan? fetöcü mü bunlar?!)

    abd big mac fiyatı 5.71 dolar imiş. mesela isviçre'de big mac fiyatı %20.9 daha pahalıymış. hemen bakıyoruz isviçre frangı ne kadarmış 7.31 tl dolar ise 6,86. frank dolardan %6.5 daha değerliymiş. ama big mac'e bakınca %20.9 daha değerli çıktı. noldu şimdi bu fark nedir derseniz endeks diyor ki isviçre frangı dolardan %6.5 daha değerli görünse de aslında %20.9 daha değerli. ama işin içine gayri safi milli hasılayı da dahil etmişler. big mac isviçre'de %21 daha pahalıydı. ancak kişi başı gsmh farkını işin içine katınca big mac fiyatı %4.3 daha pahalı çıkmış. bak bu hesapladığımız döviz değerine daha yakın.

    doğrudan endekse baktığımızda en yüksek big mac fiyatı isviçre'de çıkıyordu ancak gsmh'yle birlikte hesaplayınca bu değişti. şimdi de dünyanın kıskandığı ülkemize bakalım. bizde big mac 2.04 dolarmış. öyle mi lan gerçekten dönüş yapın? dolara göre bizdeki big mac fiyatı %64 daha ucuz. vay be. buna göre tl %64 daha değersiz dolara karşı. hemen alkışlamayın muhalifler bak adamların yediği zıkkımı biz %64 daha ucuza yiyoruz (yersen). kişi başı gsmh dahil edince tl %38.3 daha değersiz çıkmış. ancak hatırlatayım 2017'de eşit değerdeydi. zaten tl'nin büyük düşüşü o dönemden sonra başladı hatırlarsanız. kısacası 2017'de ortalama bir türk vatandaşı ortalama bir abd vatandaşıyla aynı sayıda big mac yiyebilirken artık %38 daha az yiyor. üzücü.

  • eğer netflix, amazon prime tarzı bi platform olacaksa acunun ayağına sıktığını gösterir. survivor, masterchef, uc adam vs izleyenlerin sosyo-ekonomik durumlari ortada. turkiyede amazon, netflix’e para veren tayfa beyaz yakali diye tabir ettigimiz guruh ki acun ve programlarindan pek haz ettiklerini zannetmiyorum. eger basarili olursa bu da benim vizyonsuzlugum olsun.

  • plak basma işlerinin az çok içinde olduğum için konuyu az çok biliyorum. erkin koray'ı da çok severim, konserine gidebildiğim için kendimi şanslı sayarım.

    şimdi erkin baba yıllardır aynı şeyi söyler durur. bunu yeni sananlar, sadece işin geldiği son yeri görerek saldırmasınlar. telif konusuna çok büyük takmış vaziyettedir ve çok haksız da değildir (anlatacağım). bir yerlerde esinlenme veya aranjman yapmış olması kendi haklarının hepsini yiyebileceğiniz anlamına gelmez. adam ortaya kaya gibi müzik koymuş, ufuk açmış, memleketin müziğini zamanın ilerisine taşımış. sen bu sanatı ne yapsan küçültemezsin.

    şimdi bu telif işleri şöyle, plak firması sanatçıyla anlaşır ve genellikle basım yayın hakları plak firmalarındadır. sanatçı "bu plağı tekrar basmayın" diyemez genellikle sözleşme buna göre yapılır. erkin koray'ın sözleşmelerini bilmiyoruz ama şimdiye kadar pek çok dava ile uğraştığı halde sonuca ulaşamaması bize bazı ip uçları veriyor.

    şimdi diyeceksiniz ki madem öyle, ne var bunda? şu var:
    plak firmalarının birçoğu, plak satışlarının ülke ve hatta dünya genelinde arttığını görünce sırf plak basmış olmak için plak basar hale geldiler (ülkemizdekiler böyle sadece). plak nedir? analog müziktir. yani mp3 ve cd'den falan farklıdır, derinlemesine incelemek isteyen yazdığım şu yazıdan farkını okuyabilir. plak analogdur, diğerleri dijital. analog kayıtların, orijinal master bantlardan plağa aktarılması gerekir. ses kalitesi o zaman iyi olur ve plak denilen şey anlam kazanır. şimdi bu bizim şark kurnazı plak şirketlerinin çook büyük bir çoğunluğu ne yapıyor peki? çamur gibi sese sahip dijital kayıtları alıyor, plağa basıyor. yani kayıplı ve görece kalitesiz bir sesi sırf plak satılıyor diye plağa basıp satıyor. bu bildiğin düpedüz dolandırıcılık. master bantlar nerede? yok. nereden plağa aktardın bu müziği? mp3'ten, kasetten... haydaa. ama işte şaşırmayın, plak dinlemeye özenen kitlenin büyük çoğunluğu göstermelik dinlediği için bu plaklar deli gibi satılıyor. büyük para kazanıyorlar. kaset kalitesizliğinde bir sese sahipler ama kaset yerine plak gibi daha büyük ve hantal bir şeyi alıyor insanlar, çünkü ucuzundan hava atacaklar. bu yüzden erkin koray'ın 70'lerde basılan bir plağının 2. el fiyatı 1500 tl iken, aynı albümün yeni basılan tertemiz sıfır olanı 100 tl. çünkü eski olan gerçek analog kayıt. plak olan eskisi. yeni olan dolandırıcılık ürünü, şark kurnazlığı.

    ben dinleyici olarak bu dolandırıcılığı gördükçe deliriyorum, esas eser sahibi nasıl kafayı yemesin? bile bile s*kiliyorsunuz diyor adam, s*ikiyorlar sizi diyor, yıllardır bunu anlatıyor yeni değil, ama anlamıyor millet.

    peki bunu engelledi diyelim, yapıcı olarak ne karar aldı bu adam? kimse erkin koray plağı dinlemesin mi istiyor? hayır. kendisi kaliteli işler sunmaya çalışıyor. gerçek bir sanatçı gibi. eserinin kıymetini bilen bir sanatçı gibi. 2011 yılında abd'de bir plak basıldı. plak şurada bu plak erkin koray'ın onayı ile, kendi elindeki en temiz kayıtların derlenmesiyle basıldı. kapak kalitesinden tut, plağın yapıldığı plastik malzemenin kalitesine kadar üst kalite bir albüm oldu bu. ses kalitesi zaten muazzam. uzun süreli plak dinleyicisi uzaktan baktığında bu işin kalitesini anlar.

    peki bizimkiler ne yapıyor? şöyle dandik tasarımları kapak resmi diye koyuyor. allı güllü ince bir kağıt kapak, içerisinde nereden kaydedildiği belli olmayan bir plak. bas gitsin, bu millet zaten plağı çin malı plakçalardan dinliyor. dönereken dostlar görsün yeter. alan memnun veren memnun. e kardeşim ben ortaya bir sanat eseri koymuşum, hayatım boyunca en iyi olanı temsil etmeye çalışmışım, ömrümün son demlerinde beni temsil eden kalite anlayışı bu mu olacaktı? adamın böyle düşünmesi çok normal. ortaya bir eser koyabilmiş herkes bunu anlar, uzaktan sallayanları zaten biliyoruz.

    şimdi erkin koray bunu ilk kez açıklamıyor. kendi ağzından bunu sürekli söyledi, bu tarz dandik işlere aldanmayın, bunlar plak falan değil, ben size kaliteli şekilde sunacağım söz veriyorum dedi. diye diye de bu açıklamaya kadar geldi. sürekli davalarla uğraştı ama sonuç elde edemedi çünkü yasal anlamda plak basanlar açısından pek sorun görünmüyor. yasal olanın yanında bir de bu duyguları anlamaya çalışın sadece, adamın derdi de bu.

    edit: bugün debe'ye giren entry'de "şu şu plakların üzerinde söz-müzik erkin koray yazıyor ama aslında değil" denilmiş ve fotoğraf konulmuş. ama bir detay var, arkadaşımızın koyduğu fotoğraflar korsan plaklara ait. haha. yani tam da erkin koray'ın karşısında durmaya çalıştığı plaklar. almanya'da türküola ismiyle basılıp kaçak yollarla ülkeye sokulup satılan bandrolsüz plaklar. işte memleketin hali. debe'de olan entry sahibine bunu mesajla bildirdim ama umursamadı. çünkü o debe'deydi ve çin malı oyuncak plakçalarla plak dinlediğini sanan popülist arkadaşlar da memnundu, kendi de memnundu. fıkra bu kadar. bu entry'yi de bir ara silerim. sanat falan size çok, bokunuzda boğulun amına koyayım.

  • paraları iade edin koçum. paraları aldık, rezillik yaşattık. eee? beklenen nedir? bir yere bağışlamanız, binlerce hasta var işi parayla çözülür. binlerce muhtaç var, okul var, lösev var, doğayı koruma vakıfları var. var oğlu var!

    bunların yaptığı: helal edin.

    -biz bi bok beceremedik. bunun için parayı peşin aldık.
    +iade et?
    -helal edin:(

    bu ne lan?

  • yalnız yaşayan insanım. markette çok yakın olduğundan genelde günübirlik alışveriş yaparım. dün kaşıntı tuttu, işlerim de yoğun olduğundan 1 haftalık market alışverişi yapıp dolaba koyayım dedim.

    elimde sepetle markette dolaşıyorum. ekmek, 600 gram tavuk göğsü, hazır köfte, 15'li yumurta, 1 kilo yoğurt, 500 gram peynir, tereyağı, sucuk, ton balığı, filtre kahve, şampuan bitmişti şampuan alayım, hazır birkaç konserve yiyecek ve temizlik ürünü vs sepeti doldura doldura gidiyorum.

    kasaya geldim, hepsi geçti. "532 lira 90 kuruş." dedi, "tamam. kart, temassız var." dedim.

    o sırada benim kafa geçmişe flashback attı. bir yandan üniversitede okurken barda hayvan gibi içip 100 lira hesap ödeyip çıktığımız günler geliyor, kocaman dubleks evi 800 liraya tuttuğumuz günler geçiyor. bazen muharrem ince dans ediyor, bazen nebati gözünden ışıltı çıkartıyor. kafamın içi 140journos'un "göz kırpmadan x" videoları gibi. biraz dalmışım, kasiyer seslendi. "abi kart red yedi." dedi.

    realiteye döndüm. o sırada telefonum titredi, telefonuma baktım. temassız limitini aşmışım. limiti fazlasıyla geçen yıl koymuştum "bundan fazla harcamam zaten." diye. bu yıl sadece aylık market alışverişiyle limiti aşmışım. uygulamalı enflasyon.

    "temassız limiti dolmuş dostum, şifre girmem lazım. şunu pos makinesine sokar mısın sana zahmet." dedim, kartı uzattım, pos makinesine soktu. şifremi girdim ve hesabımdan "yarım milyar" düştü.

    geçen ay da bilgisayar aldım, ödemesini yaparken evlat acısı gibi oturdu. bilgisayara ödediğim parayla 2019 yılında araba almıştım. kliması falan vardı.

  • demek ki aslında saran ihaleyi kazandı. herkes iyi biliyor ki bein 10 tl daha yüksek teklif verseydi ihaleyi çoktan almıştı.

    artık nasıl nemalanıyorlarsa bir türlü bitmek bilmedi birilerinin arap sevdası.