hesabın var mı? giriş yap

  • mühendis adayı bir hanım kızımızdan geliyor: "mühendislik kantinine oturup kız keser oldum. allah'ım sonumu hayır et!"

  • genel kabul gören inanışa göre dünyaya hindistan civarından çıkarak yayıldıkları düşünülmektedir. uzmanlar, en temel delil olarak çingene dilini büyük ölçüde hint dili ile benzerlikler taşımasını ve alman çingenelerinin kendilerine pakistan ın bir eyaleti olan sint ten türeyen sinti adı ile isimlendirilmelerini gösterirler. çingene kelimesinin fasça da müzisyen anlamına gelen cinganeh kelimesinden türemesini sebep göstererek onları farisi kabul edenlerin yanı sıra ingilizce de çingene karşılığı olan gypsy kelimesinin egypti ya da kıpti kelimesinden türediğini savunanlara göre mısır kökenli oldukalrını varsayarlar.

    balkanlarda yaşayan çingeneler ordunun at ihtiyacını karşıladığı için o bölgelerde el üstünde tutulurdu. zaten istanbul daki at satıcıları loncasının sahibi de çingenelerdi. imparatorluk içidne demirci, kalaycı, sepetçi gibi işlerde çingenelerin elindeydi. osmanlı imparatorluğu nda cellat ocağı mensupları da ya çingenelerden ya da hırvatlardan oluşuyordu. hatta bunların mezar taşları hakarete uğramasınlar diye olmazdı. en başarılı oldukları alan da macarların, rumenlerin ve türklerin çigan müziği adını verdiği ve büyük bestecilere ilham kaynağı olan müzikleriydi.

  • "ilkokulda altına işeyen kızı facebookta buldum, taş gibi hatun olmuş. hani görsen, gelsin şimdi ağzıma sıçsın dersin, o derece"

  • cok sevdigim bi erkek akadasim ve cok cok sevdigim ailesiyle ayni arabada yolculuk yapmaktayiz. köy yolunda hos olmayan bir koku arabayi dolduruyor. bendeniz de girgir amacli "oh ne guzel tezek kokuyor buralar mis" diyorum. muzipce siritmayi da unutmuyorum aslinda ama nedense bir saskinlik hakim herkese, kimse gulmuyor. yani tamam komik olmasa da tepkisizligi de haketmiyorum!

    allalla ne dedim simdi lan diye dusunurken "oh ne guzel tasak kokuyor buralar mis" dedigimi fark edip yerin dibine dibine geciyorum. yolculugun kalaninda ve evlerinde kaldigim 3-4 gun boyunca konusurken muthis tedirgin oluyorum tabi.

    akin amca ben oyle bi kiz degilim yaaaa! valla ben soylemedim dilim dolandi bi seyler oldu!

  • eurovision'da puan vermeyen ülkelerin turistleri bana sormayacak mı sultanahmet nerede? diye, karaköy'e yollamazsam adam değilim!

  • anlık güldüren yorumlardır. for example :

    " "bugün ne giysem?" programı erkekler için olsa 10 dakika sürmezdi.
    -kokmuyor hacı bu tişört. giy gitsin amk. "

  • dun bir ara markete ciktim yemeklik bi'seyler alayim diye. sebze-meyve reyonundan oylesine aldim bi'seyler. domatesi normalde incelerim filan. cunku; benim icin onemli guzel domates. hic ugrasmadan ilk elime gelenleri aldim eve geldim.
    domatesi bi' kestim, bildigin domates kokuyo cekirdekli filan. tadina baktim, muhtesem.
    dunden beri gidip gelip dolabi acip domatesleri seviyorum. utanmasam gece koynuma alip uyuyacagim.
    aklima gelmisken, gidip biraz daha izleyeyim.
    domates kadar guzel sey var mi su koca kainatta ?

  • 4 kür aldığım kemoterapi( akıllı ilaç) 1 ay kadar nefes almamı sağladı. dayanılmaz karın ağrılarım geçtiği için, aldığım kemoterapiyi bir kez olsun kendime dert etmedim.
    tedavi bittikten sadece bir hafta sonra ağrılarım tekrar başladı. bunun ne anlama geldiğini biliyordum, işe yaramadı.
    yapabilecek hiçbir şeyim yoktu, oturdum ağladım. hıçkıra hıçkıra ağladım. elbet bir çaresini bulacaklar. teşhis konulana kadar 2 ay bu ağrıları çektim, ellerimi ısırdığımı, uluduğumu biliyorum. bir kez daha katlanabilir miyim? çok korkuyorum. çaresizliği yaşamayan bilmiyor, bazen kendimi çok çaresiz hissediyorum. ne dua edecek bir tanrım, ne de oturup anlatabileceğim bir insan var. herkesi kendimden özenle uzaklaştırdım, çünkü çoğu bana "tabuta girmişim" gibi davrandı. sorun değil, kanser, adı bile korkunç. evimi kapattım, anneme taşındım. yanında hep güçlü durmaya çalıştım.
    bugün gidip balkonda sessizce ağladım.

  • yıl 2015. yapayalnızım. öyle yalnızım ki hiç kimsem yok. hiç kimsemin olmadığı bir şehirde iş sebebiyle yaşıyorum, ne bir arkadaşım ne bir dostum. iş arkadaşlarımla bile sadece mesai saatlerinde konuşuyorum. zorunlu haller dışında bir muhabbet yok.

    neyse bir akşam eve geldim. her zamanki gibi yapayalnız olduğum soğuk evime. telefonum yok. yok amk. kaybolmuş. bulamıyorum. sağa bakıyorum yok. sola bakıyorum yok. bir çaldırsana diyeceğim biri bile yok. bir iki saat telefonumu aradım. en sonunda kafama dank etti, bilgisayardan ekşi duyuruya girdim. beni bir çaldırırır mısınız evde yalnızım telefonum kayboldu bulamıyorum diye. bir iki dakika sonra hatunun biri aradı. :) telefonu buldum. ben ezile büzüle teşekkür ederken laf arasında işe yarıyor mu bu taktik ya dedi. şok oldum. anlattım. inanmıyor. gerçekten bakın böyle böyle diyorum. ya bırak hehehe falan diyor.

    neyse biz böyle üç dört gün muhabbet ettik. mesajlaştık falan. bir türlü inanmadı. bir ay sonra sevgili olduk. bir sene sonra evlendik. şu an 3 yaşında dünyalar tatlısı bir kızımız var. 2.çocuğumuz da yolda...:)

    nasıl oldu anlamadım.

    debe de bu başlığı az önce görünce aklıma geldi, yalnızlık bir çaldırsana diyeceğin birinin bile olmamasıdır. ama varsa, her şey olabilir.

    bu arada hala o gün telefonumun kaybolduğuna inanmıyor.

  • baca temizlerken ölen çocuklar

    1666 senesinde büyük londra yangınında koca şehir tam 4 gün boyunca yanmış ve sonrasında oluşan büyük hasar, ingilizleri yangın ve bina güvenliği konusunda önlemler almaya itmiş. yeni yürürlüğe konulan inşaat yönetmeliklerinin bir parçası olarak, ev bacalarının belirli bir şekilde, eskisine göre çok daha dar bacalar olarak inşa edilmesine karar verilmiş. bunun yanı sıra bacaların tıkalı olmadığından emin olunması için, periyodik baca temizliği herkes için mecburî hâle getirilmiş.

    dönemin ingiltere’sinde de mantar gibi baca temizlikçileri türemiş. ingiliz baca temizlikçileri, çok dar ve yüksek olan bacaları temizlemek için küçük çocukları kullanıyorlarmış. usta temizlikçiler, fakirlikten kırılan ailelerin çocuklarını satın alıp (!), çırakları olarak çalıştırıyormuş. gerçekte ise bu çocuklar çıraklık yapmayıp, sadece karın tokluğuna, hiçbir maaş almadan çalışmak zorunda kalıyor ve birçoğu orta yaşlarını bile göremiyorlarmış.

    yangın yönetmeliğine göre, bacaların çapları 45 cm kadar olduğu için, baca temizlikçisi olarak seçilecek çocukların küçük olması gerekiyormuş. iş için ideal yaş 6 dense de birçok minik çocuk 4 yaşında usta baca temizlikçilerine satılıp, bütün hayatlarını baca temizleyerek geçirmek zorunda kalmışlar. bu minicik köle işçi yavrular, sırtlarını, dirseklerini ve dizlerini kullanarak baca boyunca tırmanıp ellerindeki tel fırçalarla bacadaki tıkanıklıkları açıyormuş. zalim sahipleri ise bazen bu yavruların tembellik yapmaması ve daha hızlı tırmanması için altlarından ateş bile yakıyormuş.

    çocukların daha kemikleri bile tam gelişmeden sürekli girmek zorunda bırakıldıkları saçma sapan pozisyonlardan ötürü, hemen hepsinde gelişim bozuklukları ve gözle görülür fiziksel kusurlar ortaya çıkmış. çocukların dizleri ve eklemleri en çok etkilenen bölgeleri olurken, ciğerleri zehirle doluyor ve gözleri iltihaplanıyormuş. zalim ustaları, çocuklar fazla büyümesin diye bu çocukları özellikle gerekenden az besliyor, dolayısıyla ufak ve çelimsiz kalmalarını sağlıyormuş.

    kayıtlara geçen ilk meslek bağlantılı kanser vakaları da bu yavrucaklarda görülmüş. baca temizliği yapan erkek çocukların birçoğunda, yetişkinliğe ulaştıklarında testis kanseri vakaları görülmüş ki bu o dönem için hem çok acı veren hem de ölümcül bir kanser türüymüş. çocukların bir kısmı ise temizlemek için girdikleri bacalarda sıkışıyor ve türlü nedenlerden orada ölüyormuş.

    bu mazlum ve masum çocuklar genellikle usta temizlikçilerin bodrum katlarında, baca temizliği malzemelerinin dibinde uyuyormuş. yaygın inanışa göre yılda sadece 3 kez banyo yapmalarına izin veriliyormuş ve gece gündüz çalışmalarına rağmen, yılda sadece 1 gün tatil yapıyorlarmış.

    yavrucakların bu çilesi yaklaşık 200 yıl boyunca sürmüş. 1875 yılında george brewster adlı 12 yaşında bir çocuğun temizlemek için girdiği bir hastane bacasında sıkışması sonucu, çocuğu kurtarmak için bütün hastane duvarı yıkılmış olsa da, çocuğun aldığı yaralar sonucu ölmüş olması bardağı taşıran son damla olmuş. sonunda, 200 yıl gecikmeyle çocukların baca temizliğinde kullanılması ingiliz parlamentosu tarafından yasaklanmış. 12 yaşındaki george, ingiltere’de baca temizliği yaparken ölen son çocuk olmuş.

    edit: (bkz: buyuk londra yangini)

    debe editi: (bkz: #112351200)

  • florida emlak balonu:

    1929 büyük buhranından hemen önce patlayan bu balon, aynı zamanda büyük buhranın da tetikçisi olarak bilinir.

    1929 büyük buhranı çıkmadan önce, abd ye inanılmaz bir sermaye girişi olmuştur. bunun en temel sebebi, 1. dünya savaşı sonrasında tüm avrupa ülkerlerinde savaş sebebiyle ekonomilerin çökmesi, ama abd nin savaştan etkilenmemesidir. bu sebeple insanlar abd yi yatırım yapmak için uygun bir yer olarak görmüş ve tüm dünyadan abd ye oluk oluk para akmaya başlamıştır. likidite bolluğu ekonomiyi canlandırmıştır.

    zenginlerin tercihi ise, o dönemlerde abd nin gözde sayfiye yeri florida olmuştur. parası olan herkes florida da bir villa almak isteyince, emlak fiyatlarında inanılmaz bir yükseliş başlamıştır. fiyatlar arttıkça sadece ikamet amacıyla değil yatırım amacıyla da arsa ve villa alımlarında çılgınlık baş göstermiştir. çünkü herkes fiyatların aynı hızda yükseleceğini düşünmüştür.

    ancak 1928 yılının 18 eylül günü yaşanan büyük bir kasırga binlerce konutu (tahmini 13.000 ev), marinalarda demirli yatları ve tüm şehri yerle bir edince, insanlar panik halinde aldıkları evleri, borçlarını ödeyebilmek için ederinin çok altında satmaya çalışmıştır. ancak talep olmayınca satış yapılamamış ve pekçok kişi iflas etmiştir.

    yani pekçok insan için abd rüyası 1 günde bitmiştir.